Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliğinde Sorumluluk


Anonim şirket, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 329. Maddesinde; “Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.” şeklinde tanımlanmıştır. Anılan Kanunun “Anonim Şirket” ve “Yönetim Kurulu” nu düzenleyen 359. Maddesi ise; “Anonim şirketin, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş, bir veya daha fazla kişiden oluşan bir yönetim kurulu bulunur.” şeklinde düzenlenmiştir.  Yine, 365. Maddesinde ise; “Anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur.” denilmektedir. 

Yukarıdaki kanunui düzenlemelerde de anlaşıldığı üzere, yönetim kurulu; kendisine verilen görevleri yerine getirmek amacıyla, anonim şirketin yönetim “organ”ı niteliğinde olup; şirketin yönetiminden sorumlu olduğu gibi, şirketin dışarıya karşı temsilini de sağlamaktadır. Bu niteliğinden ötürü, şirket adına hak kazandıran ve şirketi borç altına sokan eylem ve işlemler de yönetim kurulları tarafından gerçekleştirilmektedir. 

Buraya kadar aktarılan hususlar, yönetim kurulu üyelerinin gerçek kişilerin yanı sıra tüzel kişilerden de oluşabileceği gerçeğini değiştirmemektedir. Nitekim, yeni Ticaret Kanununmuzun 359/II hükmü, bu hususu şu şekilde belirtilmiştir: “Bir tüzel kişi yönetim kuruluna üye seçildiği takdirde, tüzel kişiyle birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir.”

“Anonim Şirket” tanımı ile yönetim kurulunu oluşturan şahıslara ilişkin açıklamaları takiben, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarına ilişkin olarak belirtilebilir ki; Türk Ticaret Kanununun 329/II hükmü, anonim şirket pay sahiplerinin, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu olduklarını düzenlemektedir. Bu düzenlemeden, anonim şirkete ait borçlardan ötürü ortak ve/veya ortakların şahsi malvarlıklarına başvurulamayacağı anlaşılmaktadır. Şirketin kendi tüzel kişiliği ise, sadece malvarlığı ile sınırlıdır. 

Ancak, kamu alacakları bakımından durum farklıdır: 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili usulü Hakkında Kanunun Mükerrer 35'inci maddesi uyarınca; şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacakları, kanunî temsilcilerin şahsi mal varlıklarından tahsil edilir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, her iki kanun uygulamasında da temsil yetkisi verilen kişi ya da kişilerden birinin mutlak surette yönetim kurulu üyelerinden birisi olmasıdır.

Şirket temsil yetkisi, murahhas üye veya üyeler ile müdür olarak üçüncü kişilere bırakılmış ise kamu alacağının bunlardan takip ve tahsiline gidilmesi, diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında işlem yapılmaması gerekmektedir. Bu açıdan öncelikli olarak şirket esas sözleşmesinde bu şekilde bir görevlendirmeye ilişkin herhangi bir kayıt bulunup bulunmadığına bakılacak olup, böyle bir kayıt bulunmuyor ise yönetimde bulunan tüm üyelerin müşterek ve müteselsil sorumlulukları dikkate alınarak haklarında 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi uyarınca işlem yapılması yoluna gidilecektir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 319 ve devamı maddeleri ile 6102 sayılı Kanunun 370 ve devamı maddelerine göre temsil yetkisi murahhas azalara veya müdür olarak üçüncü kişilere bırakılmamış ise yönetim kurulu üyeleri kanuni temsilci sıfatını taşımaktadır.

Buna göre, kamu alacağının anonim şirket şeklinde örgütlenmiş tüzel kişiliğin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde tüzel kişiliğin kanuni temsilcisi konumundaki yönetim kurulu üyelerinin şahsi malvarlıklarından takip ve tahsili cihetine gidilmeden önce, şirket esas sözleşmesinin ve ticaret sicili kayıtlarının tetkik olunması, temsil yetkisinin aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan murahhas bir veya birkaç üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere bırakılmış olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Yapılacak tespit sonucunda; şirketi temsil yetkisinin murahhas üye veya üyeler ile müdür olarak üçüncü kişilere bırakıldığının anlaşılması halinde kamu alacağının bunlardan takip ve tahsiline gidilmesi, bu durumda diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında işlem yapılmaması icap etmektedir. Şirket esas sözleşmesinde bu şekilde bir görevlendirmeye ilişkin herhangi bir kayıt bulunmaması halinde, 6762 sayılı Kanunun 317 nci maddesi, 6102 sayılı Kanunun 365 inci maddesi hükmü göz önüne alınacak, yönetimde bulunan tüm üyelerin müşterek ve müteselsil sorumlulukları dikkate alınarak haklarında 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi uyarınca işlem yapılacaktır.

 Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, anonim şirketlerde asıl sorumluluğun tüzel kişinin yani anonim şirketin kendisi olduğu gerçeğinden yola çıkarak; ancak, alacağın tüzel kişilikten tahsil edilememesi halinde, anonim şirket yönetim kurulunda bulunanların veya kanuni temsilcilerin sorumluluklarının doğacağı ve alacağın bu kişilerin malvarlıklarından karşılanacağı anlaşılmaktadır.  

Gerek 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunun Mükerrer 35'inci maddesi gerekse 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamındaki sorumluluklar fer’i nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Sorumluluğun fer’iliği ilkesi ise, borç için asıl yükümlü takip edilmeden sorumluya başvurulamaması gereğini ifade eder. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin kamu borçlarından sorumluluğunun fer’iliği; şirketin Vergi Usul Kanunu. m. 10 kapsamındaki vergi borçları ve Gerek 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili usulü Hakkında Kanunun Mükerrer 35'inci maddesi kapsamındaki diğer kamu borçları açısından geçerlidir. VUK. m. 10 kapsamına giren vergi ve vergiye bağlı alacaklar açısından tahsil muhatabı/sorumlusu olan kanuni temsilcilerin ve bu kapsamda anonim şirket yönetim kurulu üyelerini takip edilebilmesi için vergi alacağının asıl vergi borçlusu şirketten tahsil imkansızlığının gerçekleşmiş olması diğer bir ifade ile tüm takip yollarının asıl şirket hakkında tüketilmiş bulunması gerekmektedir. AATUHK. mük. m. 35 kapsamındaki kamu alacakları açısından ise tahsil imkansızlığının gerçekleşmesi mutlak bir şart olmayıp bunun “anlaşılması” da kamu borcundan fer’i sorumluların takibi açısından yeterli sayılmıştır.

VUK 359 çerçevesinden konuyu incelediğimizde hapisle sonuçlanan vergi suçları kapsamında yargılanan kişilerin de anonim şirketi yöneten ve temsil eden üyesi olduğunu belirtmek gerekir. Aynı prensip, Danıştay'ın konuyla ilgili oturmuş içtihatlarında da ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İncelememizde son husus olarak bu konuyla ilgili ispat yükümlülüğü konusundan da bahsetmek gerektiği kanaatindeyiz: Zira, vergi borcuna yönelik yönetim kurulunun davalı olduğu ihtilaflarda diğer hukuki ihtilafların aksine ispat yükümlülüğü davalıya yüklenmiş olup alacaklının devlet olması durumunda kolaylaştırıcı hüküm devletten yana düzenlenmiştir. Kanaatimizce bahsi geçen düzenlemenin hakkaniyet ilkesine aykırılık oluşturabileceği nedeniyle kanunkoyucu tarafından tekrar gözden geçirilmesi yerinde olacaktır.